Pazartesi, Eylül 19, 2005

Radyoaktif

Dün akşam bir arkadaşımı gördüğümde hatırladım geçmişi biraz. Ne günler geride kaldı. Üniversite yıllarında bir yandan kendi geçimimi sağlamak bir yandan da çok sevdiğim bir meslekte profesyonelleşmek için radyo programları sunuyordum. Radyoaktif, 94.0. Gece kuşağında yayın yapardım. 25 yıl içerisinde geçen en yoğun zamanlar da o zamanlar içerisindeydi.

Saat 22:00'da başlayan program 01:00'da biterdi. Dolunay'dı programın adı. Vaktin nasıl geçtiğini anlamazdım. Gecenin saat birinde radyodan çıkıp öğrenci evime giderdim. Uykuya dalmam saat 3'ü bulurdu. Sonra sabah 6-7 gibi kalkar okula giderdim. 1 yıl boyunca günde 3 saat uyku ile durdum. Ne yaptıysam da o yıllar içerisinde yaptım.

Bazen uyksuzuluğa fazla dayanamayarak öğle arasında okulda SAÜ Esenteme Kampüsü'nde piknik alanında 15 dakika kestirirdim. 15 dakika uyku için cep telefonunu kurar ve Sapanca Gölü'ne yüzlerce metre yukarıdan bakan aşağıda resmi olan yerde uykuya dalardım. O kadar çabuk uyurdum ki çimenler üzerinde, saatin çalması ile gözlerimi açmam bir olurdu. İlk gözümü açtığımda nerde olduğumu hatırlamazdım. Karşımda harika bir göl, yemyeşil ormanlar. Cennet gibi. Etrafa bakınıp telefonunun sesini de duydukça hemen derse yetişmem gerektiğini bilirdim.



Radyo programları beni asla yormadı. Aksine beni dinlendirdi. Daha önce de dediğim gibi ne öğrendiysem belki de o programların sayesinde öğrendim. Kariyerimi bile ona borçluyum desem abartmış olmam.

Öyle düşünün ki, 3 saniyem var bir insanı tanımak için. Hem de sesinden tanımak için. Canlı yayına aldığımız konuklarım vardı. İnsanlar birbirleri ile yarışırdı. Yarım saat telefonu ellerinden düşürmeyenler olurmuş. Bunu yine ziyarete gelen dinleyicilerim itiraf ederdi sonraları. Yüzünü görmediğiniz bir insanı, on binlerce insanın dinlediği saygın bir radyoda canlı yayına alarak, mizahi içeriğe sahip bir programda ona söz hakkı vererek, bir nevi direksiyonu ona teslim ediyorsunuz. Ona yaklaşımınız ve sorularınız çok önemli oluyor. Bu 3 saniyede karar vermeniz gerekiyor. O 3 saniyelerin tekrarı, belki de binlerce kez oldu.

Yaşım 25. Abartmıyorum ama yine de insanları kolay tanıdığıma inanıyorum. O 3 saniyelere çok şey borçluyum.

Radyoculuk yıllarında unutamadığım bir diğer olay daha var. Gecenin bir yarısı programımı bitirdim ve evin yolunu tutarken, arkamdan bir ses geldi. İsmimi söyledi bir bayan. Geriye döndüm, baktım ama tanımıyorum. Aylardır programı dinlediğini ve evden kaçtığını söyledi. Canlı yayında soranlara, kel, göbekli ve 1,55 boyunda olduğumu söylerdim oysa.

Ne mi oldu? Hanım kızı tıpış tıpış evine götürmek bana kaldı.

Radyo yıllarıma dair ne çok şey var anlatacak. Çoğunu dün gece Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüsü'nde hatırladık arkadaşımla. İyi ki de görümüşüm seni beyaz melek. Çok ama çok teşekkür ederim.

Hiç yorum yok: