Pazartesi, Kasım 28, 2005

Karakolda wireless var Cevriyem!


Off off, hayat zor diyerek değerli bir dostumu da burdan anmış olayım.

Başlığa gelince hemen açıklayayım; polis karakoluna uğramayalı ne kadar da zaman geçmiş. Geçtiğimiz Cuma akşamı bayan arkadaşlarımdan biri telefon açıyor;

"Sana çok yakınım, kaza yaptım yetiş"

Kendi ellerimle hazırladığım yemeğe son defa baktım ve montu kaptığım gibi taksi ile 10 dk. sonra olay yerine (olay yeri yalnız :p) vardım.

(Olayın özeti: Hanım arkadaşımızın kullandığı arabaya başka bir araç çarpmış ve hiçbir şey olmamış gibi devam ederken hanım arkadaşımız da çeviklik göstererek arabayı yakalayıp yolunu kesmiş)

Trafik polisi de ben geldikten 10 dk sonra geldi. Kaza yeri değiştiği için kendilerinin bakamayacağını söylediler. Üsküdar Doğancılar Polis Karakolu'na yönlendirdiler. Çarpan adama güvenemediğimiz için ruhsatını da yanımıza alarak :D takip etmesini istedik. Bu arada adam hala "çarpsam kesin farkederdim, herhalde ben çarpmadım" diye ruhsatı istiyor :)

Polis karakoluna gittiğimizde ise kendilerinin ilgilenemeyeceklerini, durumun trafik polislerini ilgilendirdiğini söylediler. Çözümsüzlüğe mi yoksa ruhsatını aldığımız adamı, CIA uçağına atılmış El-Kaide militanı gibi dolaştırdığımıza mı yanalım?

Hatırı sayılır kişiler, polis karakolundaki arkadaşları telefonla arayarak, aslında olayın kendilerini ilgilendirdiklerini hatırlatınca sağolsunlar hemen yardımcı oldular.

Tutanakları hazırlattıktan sonra diğer şöfor arabasının çizik olan kısmına bakıp bize duyuracak şekilde "Allah allah yauw, ben çarpsam kesin hissederdim. Nasıl oldu yauw?" diyerek söylenmeye devam ediyordu.

Perşembe, Kasım 24, 2005

Resmi top

Uzun süredir Blog'uma birşey yazamadım. Yazmak belki de son günlerde en son istediğim şey. Nedeni, 30 dergi sayfası olabilir belki de.

Bu akşam zaman bulup TV izleyeyim dedim. TV derken haberler işte.


Süper haber sunan adam

Kanal D'yi açtım. Allah allah, Mehmat Ali Birand var ama stüdyo yok. Fifa'nın genel merkezinden yayın yapıyorlarmış. Haberlere öyle bir giriş yaptı ki dumur oldum.

"Evet, kimilerine göre Futbol'un Kabe'sinde kimisine göre Kudüs'ündeyiz. "

İlgimi çekmeyi başardı. Ama sonradan öyle cümleler etmeye başladı ki, çakıldım kaldım TV'nin karşısına.

"Evet. Bütün ülkeler, top için mücadele ediyor. Ve işte bu da resmi top. Herşey bu resmi top için."

Daha sonra Fifa başkanına giydirmeye başladı.

"Hepimiz merak ediyoruz. Fifa başkanı, neden infazsız yargı yapıyor?" dedi.

TV, eğlenceli şey.

Haberlerde reklam vermek de moda oldu. "TV eğlenceli şey" dedim de, Gülben Ergen gibi tarif edemedim. Bahsettiğim reklamlarda Gülben Ergen'e soruyorlar "Neden cicitürk?" Saymaya başlıyor Gülben Teyze, "Şarkıcı ruhum var, Çocuksu ruhum var, sanatçı ruhum var."

Peki ya ben?

Ulan ne ruhsuz adammışım a. q. Kendime sordum; "Neden TV izliyorum?" diye. Bana uygun bir ruh bulamadım. Ne diyebilirim ki?

Kanal D Ana Haber bitti ve Tolat'ın dizisi başladı. 2-3 haftadır izleyemiyordum Tolat'ı. Dizide öyle bir konuşma geçti. TV'nin eğlence kutusu olduğunu bir kez daha anladım.

"Nevzat, bana helikopter çağır" (Yaralı olan Tolat, arkadaş arasında "Katır" diye seslendikleri görev adamına, sevgilisine gitmek için bir araç bulma önerisinde bulunuyor)

"Hemen abi" (Katır Nevzat karavandan çıkıp, helikopter buluyor. Helikoptere el işareti yapıp, "gel gel, sağ yap sağ yap" falan yapıyor)

SSSS= Sabah Sabah Seda Sayan= S... S... Seda Sayan


Ferdi Tayfur'u amcası sanan masum kız

Bundan iki gün önce de sabah 7'de yattım ve saati de 11'e kurdum. Saat 11 olmuş ve telefon iğrenç bir şekilde ötmeye başladı. Gözlerimi açamıyorum. Bir önceki gün de 5'de yattım, ondan önceki gün de 6'da...

Çabuk uyanayım diye gözlerim açık olmadığı halde, kumandayı el yordamı ile bulup TV'yi açtım. Ve gözlerimi dinlendirmeye (Kimilerine göre uyumaya) devam ettim.

Evde konuşan birisi olduğunu düşünürsem daha çabuk kalkarım diye. İşe yaradı. Yavaş yavaş uyanma ihtiyacım arttı. TV'den gelen seslere kulak vermeye başladım.

Didem Aksu isimli biri Seda Sayan'ın programına çıkmış (Kendisi cıscıbıl pozlar vermiş. Verebilir. İstediği fotoğrafçıya verebilir. Pozunu... Ama bu hanım arkadaşımız Ferdi Tayfur'un akrabası imiş. Yani olay şu; millet "Ferdi'nin yeğenini gördün mü? Ayıp ettiler Ferdi'ye. Vursalar daha iyiydi" modunda olsun istiyorlar.)

Derken, Necla Nazır (Ferdi'nin hayat arkadaşı) bağlandı. Didem Aksu'ya " Kızım senin Ferdi Tayfur'dan özür dilemene gerek yok" dedi. Didem Aksu da "Ferdi Tayfur benim akrabam ama benim de bir kariyerim var. Ben çıplak pozları sanat için veriyorum" dedi. Necla Nazır, yarım kalan lafına devam etti; "Kızım benim sana diyeceğim şey başka. Sen bizim yeğenimiz değilsin. Baban 30 sene bizim yanımızda çalıştı. Bizi her zaman gördüğün için akrabamız sanıyorsun. İstediğin gibi poz verebilirsin. Bizi ilgilendirmiyor." dedi.

Didem Aksu da bombayı patlattı "Ama bana öyle dememişlerdi."

Bu bombadan sonra da uyandım zaten. Zaman bulursam TV'yi izlemeye devam edeceğim. Hala kendime bir ruh bulamadım. Benim nasıl bir ruhum var acaba?

Off offf, hayat zor.