Kır düğünü
Dedem'lerin evi
Boşalmış evler
Çiçekdağı'na doğru.
Cendere
Dedemlerin bahçesi
Kümes
Dedemin laboratuarı
Kurt parçalayan çoban köpekleri
60 yıllık minare
Çorak tepeler
Köyün karşı yakası
Çiçekdağı
Çiçekdağı -2
Molla Osman Türbesi önü
30 Ekim'de Sakarya-Ankara yolculuğundan sonra sabah 6 gibi hava daha aydınlanmamıştı terminale indiğimizde. Sakarya'da hava güzeldi. T-shirt ile girince AŞTİ'ye soğuktan değil ama, nedenini hala bulamadığım alerjimden dolayı hapşırdım. Tanımadığım bir adam yüksek sesle;
- "Yaaaaa yeeeniiimm. Burası Angara angara. Soğuğa babayiğitlik olmaz. Galın giyineceeedin." dedi. Annemle bakıp gülüştük ve Ankara'ya hoş geldin mesajını almış olduk.
Kuzenimizin bizi alması ile beraber kırmızı ışıkta hiç durmadan şehrin bir ucuna, Keçirören'e gittik. Yollar o kadar güzel yapılmış ki, doğduğum şehir bana yabancı gelmeye başladı. Güneşin doğması ile beraber teyzemlerde yaptığımız kahvaltının ardından, yeniden yollara düşme zamanı geldi.
3 saat süren sürecek olan yolculuk, bizi Kırşehir - Çiçekdağı ilçesi İbikli Köyü'ne götürecekti. Çiçekdağı ilçesinde 4 yılım geçti. Ortaokul 3 ve Lise yıllarımı orada geçirdim. Çiçekdağı'nın yeri çok ilginç. Yozgat'ın ilçesi olan Yerköy ile birleşmiş durumda. Bizim ev de tam sınırda. Evin bir kısmı Yozgat ilinde, bir kısmı da Kırşehir'de görünüyor. Sorun olmaz mı? Su ve elektrik parasını Kırşehir'e öderken, telefon parasını da Yozgat'a ödüyorduk.
Yolda giderken annemin ısrarı üzerine bir türbede durduk. Nerde durduğumuzu annem hatırlatınca o zaman daha iyi anladım durumu ve gülümsedim. Ben küçükken rüyamda geceleri hep kabus görürmüşüm. Psikolog falan derken bu rahatsızlık geçmemiş. Tavsiye üzerine beni buraya getirmişler. İşin daha da ilginç yanı ise bu ziyaretten sonra korkularım kalmamış. Bu zamanlar, henüz 5 yaşına basmadığım ilkokul 1 zamanlarına denk geldiği için hayal meyal hatırlıyorum. Türbe önündeki köpekleri sevmeden edemedik. Bize torunlarımızı hatırlattılar. Türbeye gelenler tuhaf tuhaf da baktılar. "Köpeklere dokunanlar türbeye girer mi yahu? tööbe tööbe"
Çiçekdağı denizden oldukça yüksekte. Tepeden baktığınızda hem Yerköy hem de adını verdiği ilçe Çiçekdağı'nın bitiştiğini görebiliyorsunuz. Üniversite sınavına hazırlanırken günde 1000 soru çözerdik. Çocukluk arkadaşlarım Güray, Mehmet Akif, Yüksel, Ayhan ile beraber yoğun ve sıkıcı geçen o günlerin stresini atmak için bu dağa koşarak hiç durmadan çıkardık. Şimdi bile nasıl çıktığımıza şaşırıyorum.
Bir keresinde de bisiklet ile çıktım. Akşam can sıkıntısından, bisikleti alıp biraz dolaşayım derken, gide gide Çiçekdağı'nın en tepesine kadar çıkmışım. Geriye dönüp baktığımda ışıl ışıl ilçeleri gördüm. Gecikeceğimden, annemlere haber verme ihtiyacı duydum. Hemen bir kulübe buldum ve ev telefonunu arıyorum ama habire meşgul tonu alıyorum. Defalarca denedim aynı. Bizimkiler telefonu açık unuttu herhalde derken, aklıma il değişitirdiğim geldi :) Çiçekdağı'nda olsa da evin telefonu Yozgat'a bağlı olduğu için kod numarası çevirmem gerekiyordu. En sonunda aradım, haber verdim. Gecikeceğimi söyledim. "Nerdesin ki?" dediler. "Bisikletle gezerken dalmışım, başka bir ildeyim." diyemem ya. Geri dönerken doğal olarak pedal çevirmenize gerek kalmıyor. Hatta bazen, fren kullanmak bile tehlikeli. O adrenalini hissettiğim anlar, hayatımda az olmuştur.
Ve köyümüz.
Çiçekdağı - Kırşehir yolu üzerinde olan köyümüze de geldik. Köyün girişinde uzun süre muhtarlık yapan Servet Amca'nın evi var. Bakınca yine gülümsedim. Bu evin önünde bir Atatürk heykeli var. Hikayesi de ilginç. Servet Amca, köye hizmet etmesi için Kaymakamlık'ın kapısını aşındırır ama bir sonuç alamaz. En sonunda bir cinlik düşünür ve Atatürk heykeli yaptırır. Açılışa devlet büyükleri mecburen katılmak zorundadır. Sonra mı? Yol, su, elektrik... Duyduğuma göre Servet Amca çok yaşlanmış ve yerine genç birisi muhtar olmuş. Siyasette tecrübe deyince "Bir numarada Süleyman Demirel, iki numarada ise Servet Amca var" derim.
Köyümüzün hali içler acısı. Nedeni ise imkansızlıktan dolayı şehre yapılan göçler. Geriye ise doğdukları köyde ölmek isteyen ihtiyarlar ve kalan onca arazide çiftçilik yapan insanlar kalıyor. Dedem ve büyükbabam da göç edenlerden. İkisinin evlerinin arasında sadece bir ev var.
Annem anlatır; kendisi 3-5 yaşlarında iken büyükbabam, bir bayram ziyaretinde dedemlere gelir annemi görür ve şakacıktan der ki "Seni oğluma alayım mı?". Annem ne olduğunu bilmez ama utanarak sıkılarak "Oluuurr" der. Ve 15 yıl sonra olmuş :)
Yukarıdaki resimlerde "Dedemin laboratuarı" diye bir resim var. Şaşırmayın. Çünkü dedem, marangozluktan çok iyi anlarmış. Bunu metal alaşımları ile birleştirerek çok güzel şeyler yaparmış. At arabasını, evdeki tahta ve metal eşyaları kendinin yaptığı söyleniyor.
Köyde çiftçilik ve hayvancılık yapan teyzemin ailesi var. En küçük oğlu olan kuzenim, evinin ve işyerinin Ankara'da olmasına rağmen düğünü burada yapmaya karar verir. Sanırım bu düğün, kendi köyümüzde göreceğim son düğündü. Tüm bu zahmetlere rağmen bu anı yaşamaya değer buldum ve geldim.
Adetlerimiz, geleneklerimiz, göreneklerimiz... Anlatmakla bitiremem burada. Hiçbirini de unutmadan hepsini yerine getirdiler. Ve Pazar günü de Ankara'ya, o akşam da Ankara'dan dedemi alıp Ramazan ayını Sakarya'daki evimizde geçirmesi için hep beraber geri döndük.
Ama o dönüş biletini nasıl aldığımızı asla unutmayacağım. Annem ve dedemlerin o gece mutlaka gelmesi gerekiyor. Otobüs şirketini aradım ve telefonla çok yer ayırtıldığını ama gelmeyenlerin olabileceğini, o nedenle gece 12:30'da kalkacak olan otobüs için 11:00'da uğramamızı istediler. Erkenden yer ayırtmadığımız için mecburen gittik. Pişkin bir herif vardı yazıhanede. Durumu anlattım. Telefonda yanlış duyduğumuzu ve aslında 11:30'a kadar beklememiz gerektiğini söyledi.
Bekledik :(
Tekrar yazıhaneye geldik ve saatin 11:30 olduğunu, gelmeyenlerin yerlerini satın almak istediğimizi söyledik. Neymiş? Adamın saatine göre henüz 5 dakika daha varmış. Oysa garanti olsun diye AŞTİ'deki dev panonun saatine göre gitmiştim ben. 5 dakika daha bekleyip tekrar gittiğimde, bu sefer de "Ne olur ne olmaz? Biz 1 dakika daha bekleyelim" demez mi? Annem dayanamadı :) "Milli piyango bileti mi veriyorsun be adam? Ver şu bileti. " deyince adam ses çıkarmadan parasını aldı ve bileti verdi. Bileti alıp arkamızı dönünce de annemle kıs kıs güldük. Arabada bekleyen dedemi de alıp en sonunda otobüse bindik.
Bu haftasonunda sonra yeniden alıştığımız yerlere geldim. Yazmam gereken toplam 40 sayfalık makale, trafik, kirli hava, İstanbul. Köy çok güzeldi. Gökyüzü o kadar temiz ki, bizim köyde İstanbul'dan daha çok yıldız var :)
Bir de cep telefonumu taşıyınca, köyde neden tuhaf baktıklarını anlamam fazla zaman almadı. Hiçbir operatörün kapsama alanı içerisinde olmayan bir yerde, bu cihazı taşımak biraz anlamsız oluyor. Ama oyun oynamak için ideal. Sonradan öğrendim; köyün en yüksek tepesine çıkarsak telefonumuz çekiyormuş. Bunu da ben istemedim. Cep telefonundan uzak 48 saat. Mutlaka deneyin. ;)
- "Yaaaaa yeeeniiimm. Burası Angara angara. Soğuğa babayiğitlik olmaz. Galın giyineceeedin." dedi. Annemle bakıp gülüştük ve Ankara'ya hoş geldin mesajını almış olduk.
Kuzenimizin bizi alması ile beraber kırmızı ışıkta hiç durmadan şehrin bir ucuna, Keçirören'e gittik. Yollar o kadar güzel yapılmış ki, doğduğum şehir bana yabancı gelmeye başladı. Güneşin doğması ile beraber teyzemlerde yaptığımız kahvaltının ardından, yeniden yollara düşme zamanı geldi.
3 saat süren sürecek olan yolculuk, bizi Kırşehir - Çiçekdağı ilçesi İbikli Köyü'ne götürecekti. Çiçekdağı ilçesinde 4 yılım geçti. Ortaokul 3 ve Lise yıllarımı orada geçirdim. Çiçekdağı'nın yeri çok ilginç. Yozgat'ın ilçesi olan Yerköy ile birleşmiş durumda. Bizim ev de tam sınırda. Evin bir kısmı Yozgat ilinde, bir kısmı da Kırşehir'de görünüyor. Sorun olmaz mı? Su ve elektrik parasını Kırşehir'e öderken, telefon parasını da Yozgat'a ödüyorduk.
Yolda giderken annemin ısrarı üzerine bir türbede durduk. Nerde durduğumuzu annem hatırlatınca o zaman daha iyi anladım durumu ve gülümsedim. Ben küçükken rüyamda geceleri hep kabus görürmüşüm. Psikolog falan derken bu rahatsızlık geçmemiş. Tavsiye üzerine beni buraya getirmişler. İşin daha da ilginç yanı ise bu ziyaretten sonra korkularım kalmamış. Bu zamanlar, henüz 5 yaşına basmadığım ilkokul 1 zamanlarına denk geldiği için hayal meyal hatırlıyorum. Türbe önündeki köpekleri sevmeden edemedik. Bize torunlarımızı hatırlattılar. Türbeye gelenler tuhaf tuhaf da baktılar. "Köpeklere dokunanlar türbeye girer mi yahu? tööbe tööbe"
Çiçekdağı denizden oldukça yüksekte. Tepeden baktığınızda hem Yerköy hem de adını verdiği ilçe Çiçekdağı'nın bitiştiğini görebiliyorsunuz. Üniversite sınavına hazırlanırken günde 1000 soru çözerdik. Çocukluk arkadaşlarım Güray, Mehmet Akif, Yüksel, Ayhan ile beraber yoğun ve sıkıcı geçen o günlerin stresini atmak için bu dağa koşarak hiç durmadan çıkardık. Şimdi bile nasıl çıktığımıza şaşırıyorum.
Bir keresinde de bisiklet ile çıktım. Akşam can sıkıntısından, bisikleti alıp biraz dolaşayım derken, gide gide Çiçekdağı'nın en tepesine kadar çıkmışım. Geriye dönüp baktığımda ışıl ışıl ilçeleri gördüm. Gecikeceğimden, annemlere haber verme ihtiyacı duydum. Hemen bir kulübe buldum ve ev telefonunu arıyorum ama habire meşgul tonu alıyorum. Defalarca denedim aynı. Bizimkiler telefonu açık unuttu herhalde derken, aklıma il değişitirdiğim geldi :) Çiçekdağı'nda olsa da evin telefonu Yozgat'a bağlı olduğu için kod numarası çevirmem gerekiyordu. En sonunda aradım, haber verdim. Gecikeceğimi söyledim. "Nerdesin ki?" dediler. "Bisikletle gezerken dalmışım, başka bir ildeyim." diyemem ya. Geri dönerken doğal olarak pedal çevirmenize gerek kalmıyor. Hatta bazen, fren kullanmak bile tehlikeli. O adrenalini hissettiğim anlar, hayatımda az olmuştur.
Ve köyümüz.
Çiçekdağı - Kırşehir yolu üzerinde olan köyümüze de geldik. Köyün girişinde uzun süre muhtarlık yapan Servet Amca'nın evi var. Bakınca yine gülümsedim. Bu evin önünde bir Atatürk heykeli var. Hikayesi de ilginç. Servet Amca, köye hizmet etmesi için Kaymakamlık'ın kapısını aşındırır ama bir sonuç alamaz. En sonunda bir cinlik düşünür ve Atatürk heykeli yaptırır. Açılışa devlet büyükleri mecburen katılmak zorundadır. Sonra mı? Yol, su, elektrik... Duyduğuma göre Servet Amca çok yaşlanmış ve yerine genç birisi muhtar olmuş. Siyasette tecrübe deyince "Bir numarada Süleyman Demirel, iki numarada ise Servet Amca var" derim.
Köyümüzün hali içler acısı. Nedeni ise imkansızlıktan dolayı şehre yapılan göçler. Geriye ise doğdukları köyde ölmek isteyen ihtiyarlar ve kalan onca arazide çiftçilik yapan insanlar kalıyor. Dedem ve büyükbabam da göç edenlerden. İkisinin evlerinin arasında sadece bir ev var.
Annem anlatır; kendisi 3-5 yaşlarında iken büyükbabam, bir bayram ziyaretinde dedemlere gelir annemi görür ve şakacıktan der ki "Seni oğluma alayım mı?". Annem ne olduğunu bilmez ama utanarak sıkılarak "Oluuurr" der. Ve 15 yıl sonra olmuş :)
Yukarıdaki resimlerde "Dedemin laboratuarı" diye bir resim var. Şaşırmayın. Çünkü dedem, marangozluktan çok iyi anlarmış. Bunu metal alaşımları ile birleştirerek çok güzel şeyler yaparmış. At arabasını, evdeki tahta ve metal eşyaları kendinin yaptığı söyleniyor.
Köyde çiftçilik ve hayvancılık yapan teyzemin ailesi var. En küçük oğlu olan kuzenim, evinin ve işyerinin Ankara'da olmasına rağmen düğünü burada yapmaya karar verir. Sanırım bu düğün, kendi köyümüzde göreceğim son düğündü. Tüm bu zahmetlere rağmen bu anı yaşamaya değer buldum ve geldim.
Adetlerimiz, geleneklerimiz, göreneklerimiz... Anlatmakla bitiremem burada. Hiçbirini de unutmadan hepsini yerine getirdiler. Ve Pazar günü de Ankara'ya, o akşam da Ankara'dan dedemi alıp Ramazan ayını Sakarya'daki evimizde geçirmesi için hep beraber geri döndük.
Ama o dönüş biletini nasıl aldığımızı asla unutmayacağım. Annem ve dedemlerin o gece mutlaka gelmesi gerekiyor. Otobüs şirketini aradım ve telefonla çok yer ayırtıldığını ama gelmeyenlerin olabileceğini, o nedenle gece 12:30'da kalkacak olan otobüs için 11:00'da uğramamızı istediler. Erkenden yer ayırtmadığımız için mecburen gittik. Pişkin bir herif vardı yazıhanede. Durumu anlattım. Telefonda yanlış duyduğumuzu ve aslında 11:30'a kadar beklememiz gerektiğini söyledi.
Bekledik :(
Tekrar yazıhaneye geldik ve saatin 11:30 olduğunu, gelmeyenlerin yerlerini satın almak istediğimizi söyledik. Neymiş? Adamın saatine göre henüz 5 dakika daha varmış. Oysa garanti olsun diye AŞTİ'deki dev panonun saatine göre gitmiştim ben. 5 dakika daha bekleyip tekrar gittiğimde, bu sefer de "Ne olur ne olmaz? Biz 1 dakika daha bekleyelim" demez mi? Annem dayanamadı :) "Milli piyango bileti mi veriyorsun be adam? Ver şu bileti. " deyince adam ses çıkarmadan parasını aldı ve bileti verdi. Bileti alıp arkamızı dönünce de annemle kıs kıs güldük. Arabada bekleyen dedemi de alıp en sonunda otobüse bindik.
Bu haftasonunda sonra yeniden alıştığımız yerlere geldim. Yazmam gereken toplam 40 sayfalık makale, trafik, kirli hava, İstanbul. Köy çok güzeldi. Gökyüzü o kadar temiz ki, bizim köyde İstanbul'dan daha çok yıldız var :)
Bir de cep telefonumu taşıyınca, köyde neden tuhaf baktıklarını anlamam fazla zaman almadı. Hiçbir operatörün kapsama alanı içerisinde olmayan bir yerde, bu cihazı taşımak biraz anlamsız oluyor. Ama oyun oynamak için ideal. Sonradan öğrendim; köyün en yüksek tepesine çıkarsak telefonumuz çekiyormuş. Bunu da ben istemedim. Cep telefonundan uzak 48 saat. Mutlaka deneyin. ;)
7 yorum:
"Yollar o kadar güzel yapılmış ki, doğduğum şehir bana yabancı gelmeye başladı."
Gitmeyeli çok oldu herhalde :)
Ayrıca güzel zaman geçirmişsin belliki.
aaa gozlerime inanamiyorum,kirsehir-cicekdagi yazisini okuyunca bir heyecanlandimki resimlere bakinca yoksa bizim koy mu dedim degilmis ama olsun hemsehriyiz ibikli koyunu biliyorum bende hacihasanli koyundenim belki bilirsin tabi insan koyunden uzak olunca boyle oluyor
selamlar
hemsehrin
hakkı ben murat ugurlu bizim köy hakkında ki yazılrın vediğer yazılerın çok güzel olmuş kardeş eline salık ankara ya gelirsen beklerim ankara samanyolu fen lisesi bed. eğ. öğretmenliği yapıyorum misafirim olursan bize şeref olur
hakkı ben murat ugurlu bizim köy hakkında ki yazılrın ve diğer yazılerın da çok güzel olmuş kardeş eline salık ankara ya gelirsen beklerim ankara samanyolu fen lisesinde bed. eğ. öğretmenliği yapıyorum misafirim olursan bize şeref olur
ibikli köyü gerçektende güzel bir köy ama bizim köy kadar değil....
ben ibikli koyunuden fatih macitin oluyum ebeme uhulu derler dyı cok guzel olmus ellerine kollarına ve beynıne saglık tum tulek kardeslere slm.....
bim yazdysa saolsun yunus iyi yorum yaz uhulunu torunu bi yanlışı düzeltmek için yorum yapıyorum bu minare 60 yıllık değil en fala 15 yıllık sen kimlerdensin looo bizim köy en güzel köydür kabul edin
Yorum Gönder